
Bir gün, gece yarısı II. Abdülhamid İstanbul'daki Yıldız Köşkü'nün koridorlarında yürürken kolu bir şamdana çarpar. Şamdan Sultan'ın kolunu ciddi şekilde yaralar. İlk önce farketmez. Daha sonra kolundan parmaklarına doğru sızan kanı hisseder ve yürümeyi kesip, olduğu yerde ayakta durur. O gün Abdülhamid Han yaverine de izin vermiştir ve kapıdaki nöbetçiler dışında sarayda kimse yoktur. II. Abdülhamid sabaha kadar öylece ayakta beklemiştir.
Sabah olup gün doğduğunda saraya dönen yaveri, Sultanın altında kandan gölet oluştuğunu gördüğünde Abdülhamid'i sırtına alıp götürmek ister fakat Abdülhamid bu duruma sinirlenir ve yaverine yatağının ucunda her daim bulundurduğu, Mekke'den getirtdiği o kutsal taşı yanına ister. O sırada Abdülhamid'in etrafı dolmuştur bile. Doktorlar müdahale etmek ister fakat Abdülhamid izin vermez. Nihayet taş gelir ve Sultan taşın üzerinden abdestini ( Teyemmüm ) alır. Daha sonra kendisine müdahale edilmesine izin verir.
Şimdi böyle bir adama lafım ona bazı tarihçi diye geçinenler diyor ki:
"Abdülhamid hâindir"...!
Neden?
"Eee efendim çünkü ümmetçiliği canlandırmak istedi, bizi arapların geri kalmış kültürüne çekmeye çalıştı"
Bak bak yine dönüp dolaşıp dine olan öfkelerini her yerde kusuyorlar.
Çok seviyor dinle uğraşmayı bazı Türk'üm ben diye geçinen batı yalaması haline gelmiş "BEYAZ TÜRK'LER"
Abdestsiz adım atmayan, haklıya hakkını veren, Osmanlı'nın yıkılış döneminde bile Avrupa'ya kafa tutabilen bir adama böyle iftiralar atmak âcizlik değil de nedir?
Çok büyük haksızlıklara uğradı.
Şüphesiz toplumun en büyük haksızlığına uğramış tarihî şahsiyetlerden biridir II. Abdülhamid Han. Kendisinden önceki devirlerin ağır yükünü omuzlarında taşıyan, en güvenebileceği adamların ihanetine uğrayan ve dağılmak üzere olan, içi dışı düşman dolu bir imparatorluğu 33 yıl tamamen zekâ ve imân ile ayakta tutan bu büyük pâdişâh katil, kanlı, müstebit, kızıl sultan, câhil ve korkak olarak tanıtılmış, aleyhinde işleyen bu propagandanın tesiriyle de böyle tanınmış talihsiz bir adamdır.
Daha ilkokul sıralarında belirli bir ideolojinin tesirinde kalmaya başlayarak, yaşları ilerledikçe aynı telkinler ile büyütülen nesillerin, o ideolojinin yalanlarını bir gerçek gibi benimsemelerinden tabii ne olabilir?
Zaten bu yüzden o tarif ettiğimiz bazı kesim aydınlar, küçüklükten itibaren mâruz kaldıkları ideolojiyi savunuyor, II. Abdülhamid'i ve Osmanlı'yı düşman olarak görüyor, kulaktan duyma bilgilerle ne kadar insanı kandırırsam kârdır düşüncesiyle hareket ediyorlar.
İyi de kim bu düşmanlığı içimize işlemeye çalışıyor?
Bu düşmanlığı bize aşılayanlar ilk önce İttihatçılar, yâni hürriyet kahramanları (!),
Yâni Sultan Abdülhamid'in 33 yıl ayakta tuttuğu imparatorluğu 10 yılda dağıttıktan sonra memleketten kaçan kişilerdir.
İttihatçılardan sonra da Ermeniler, Rumlar, Yahudilerdir.
Yâni, yabancıları işe karıştırarak Türkiye'yi batırmak için Osmanlı Bankası'nı basan, Anadolu'da kargaşalık çıkaran ve Avrupalının "gık" demesine meydan vermeden Sultan Abdülhamid tarafından tepelenen Ermenilerdir.
Yâni Balkanlara saldırıp karışıklık çıkarmak ve yine yabancıların da işe karışması ile Türkiye'yi parçalamak isterken Sultan Abdülhamid tarafından 1897 de tepelenen Yunanlılardır. ( ve Rumlar);
Yâni Filistin'de bir Yahudi devleti kurmaya çalışırken Sultan Abdülhamid tarafından projeleri yakılan Yahudi'lerdir.
"Abdülhamid Kâtil"dir diyenlere de;
Sultan namuslu ve dindar bir adam olduğu için, asla kan dökmemiştir. Mithat Paşayı öldürttüğü hakkındaki söylenti tamamen iftiradır. Çıkıp kimse belge falan gösteremez çünkü açık yalandır. Gerçekten Abdülhamid Mithat Paşadan şüphe ediyor, onun Sultan Aziz'i öldürtmüş olduğuna inanıyordu fakat dindar bir adam olarak kan dökmekten, bütün hayatınca çekinmiş, Mithat Paşa ile arkadaşlarının idam kararlarını müebbet hapse çevirmişti. İsteseydi idam kararını imzalayamazmıydı? Buna hangi kuvvet engel olabilirdi? Ama o yapmadı...
Mekanı cennet olsun...